Önceki gün katıldığım bir mecliste bir arkadaş şöyle diyordu Artık Fethiyede seracılık ölmüştür,
villacılığı teşvik emeliyiz. Biz bu görüşe katılmıyoruz. Tarım topraklarının son derece verimli olduğu
Fethiye ve benzeri yerlerde bu toprakları fazla kâr getirdiği düşüncesiyle başka amaçlar için yok
edemeyiz. Ancak villa turizmi de vatandaşlar için önemli bir gelir kapısı olduğu için bunu da bütünüyle
göz ardı etmek mümkün değildir. Kanımızca Fethiyede her iki yapıyı da birlikte yürütmek biraz gayret
gösterilirse kolay olur. Ancak bu konuda devletin vatandaşa öncülük etmesi ve mevzuat hükümleri
onun yolunu tıkayacağı yerde yardımcı olması gerekir.
Birkaç yıldır Fethiyede villacılık aldı yürüdü. Bunların çoğu da bir kurala bağlı olmaksızın vatandaşın
serasını bozarak bunun bir köşesinde inşa ettiği villalardan oluşuyor. Aslında buralarda bir plana bağlı
olarak villa yapmak olanağı yok. Çoğu yer tarım arazisi görünüyor. İmar izni olan mekanlarda bile
belediyelerin işi yokuşa sürmesi yüzünden kaçak villalar konduruluyor. Belediyeler işin kolayını
bulmuş. Önce vatandaşın kaçak inşaat yapmasına göz yumuyorlar. İnşaat bitince de cezasını öde,
kurtul diyorlar. Böylelikle hem kaçak inşaatlar yasallaşıyor, hem de belediyeler yasal ruhsatlarla tahsil
edemeyecekleri bir kazanç elde etmiş oluyorlar. Bilemeyiz, belki de el altından farklı alış verişler de
dönüyordur. Birkaç gündür medyada gördüğümüze göre Fethiye Belediyesi kaçak yapılara kestiği
cezaların çoğunu tahsil edememiş ve mükellefleri icraya vermek zorunda kalmış. Bakalım işin içinden
nasıl çıkacak.
Sorunun villacılarla ilgili yönlerini de şöyle açıklayabiliriz. Seracılık eskisi gibi para kazandırmıyor.
Bunun çözümünü söyledik, hal yasası mutlaka değişmeli, topraktan büyük şehirlerdeki marketlere
gidene kadar oluşan muazzam fiyat artışının önemli bir kısmı aracılar yerine çiftçiye kalmalıdır. O
zaman bu işten para kazanılır. Ama bir türlü sesimizi dinleyen olmadı. Bu iş para kazanınca da
seracılar haklı olarak başka alanlara yöneldiler. Bunun başında da sahip oldukları toprakların bir
bölümünü villa olarak değerlendirmek geldi. Ama yasal engeller var. Onlar da kaçak inşaata
yöneldiler. Burada bir sorun çıkmayınca işletmeler açıldı. Ama bu sefer de maliye, turizm ruhsatı gibi
sorunlar ortaya çıktı. Yapı ruhsatsız olunca bunlara izin yok. O vakit her şey korsan. Karışan, görüşen
olmayınca da kazanç bayağı tatlı oldu. O zaman da otelciler isyan etti Biz ruhsat alalım diye o kadar
uğraştık, her sene vergiydi, harçtı, devlete şu kadar para ödüyoruz, siz beleşten para kazanıyorsunuz.
Devlet onlara da hak verdi, villacıları da açıkta bırakmak istemedi, bir yıl içinde işlerini düzeltin, diğer
esnaf gibi kaydınızı yaptırın dedi.
Görülüyor ki işlemler henüz tamamlanmamış. Villacılar biraz daha süre istiyor. Bu süre verilir mi,
verilir. Ama sonra ne olur? Bu saatten sonra kaçak villa yapmak isteyenlerin sayısı azalır diye
düşünüyoruz. Bir de iş kâğıda, kaleme dökülünce kârlılığı düştü, o kadar çekici olur mu? Villacılığa
soyunanların ne kadarı bu işi beceriyor, ne kadarı yüzüne gözüne bulaştırıyor, bütün bunlar göz
önünde bulundurulmalı.
Bir başka konu da tarım topraklarının tanımı. Urfa ovasındaki tanım ile Fethiye çukurundaki tanımın
farklı olması gerekiyor. Örneğin Fethiyede bir dönüm seradan en az 10 ton domates elde edersiniz,
bu da yaklaşık 200 bin lira eder. Ama bir dönüm buğday en fazla 500 kg ürün verir. Bu da kilosu 10
liradan size 5 bin lira getirir.
Tarım ovada yapılır, dağ, taş tarım için uygun değildir. Örneğin Kaya Ovası, nostaljik birikimi dışında
tarıma katkısı olmaz. Buraya en kısa zamanda sağlıklı bir imar planı yapılmalı ve herkes ona uymalıdır.
Eski Rum evleri yıllardır boş duruyor. Yakında onların sadece fotoğrafları kalacak. Yine tekrarlıyoruz.
Devlet bir koruma ve restorasyon planı yapmalı ve isteyen girişimcilere bu evleri 99 yıllığına kiraya
vermeli veya tümüyle satmalıdır. Bu satışta restorasyon işi girişimciye ait olmalı ve girişimci bu evleri
turizm amaçlı kullanma garantisi vermelidir. İşte size belki bin tane yeni villa. Neden olmasın?