2019 yılı Mart ayı sonlarında ılık, yağmurlu bir geceydi. İnsanlar Fethiye'nin yeni Belediye Başkanı Âlim Karaca'nın seçim zaferini kutluyorlardı. Beşkaza Meydanındaki kutlamalar gece geç saatlere kadar sürdü. İnsanlarda yeni bir umutdan doğan yeni bir coşku vardı. Artık herşey güzel olacaktı. Kumluova'da dört yıl başkanlık yapmış, bu beldeyi eli yüzü düzgün bir hale getiriş, sevecen, çalışkan, milliyetçi bir başkan gelmişti Fethiye'ye.
Zaman geçti, fazla bir şeyler değişmedi Fethiye'de. Vatandaş beklemeye devam etti. Yeni seçilenler henüz koltuğa ısınmadı, yavaş yavaş olur dediler ilk başta. Sonra bir sabah bir haberle sarsıldı ortalık. Başkan Karaca trafikte bir vatandaş ile tartışmış, hatta bununla da yetinmemiş onu izleyerek bir kavşakta sıkıştırmış ve karısının yanında ona hakaret etmiş. Olay şöyle gelişmiş; Başkanla tatilci bir vatandaş çarşı içinde dar yolda yol verme yüzünden tartışmışlar. İddiaya göre başkan adamın arabasını da bu arada tekmelemiş. Öğrenildiğine göre kendisi biraz alkollüymüş. Sonra onu Hastane kavşağında sıkıştırıyor. Karakolluk oluyorlar. Orada haber yapmak için bulunan medya mensupları görevliler tarafından engelleniyor. Yol boyundaki güvenlik kameraları belediye yetkilileri tarafından siliniyor. Sonunda da iş mahkemeye intikal ediyor. Daha ilerisi meçhul. Her halde adamı bir şekilde memnun edip işi kapatmışlardır sonra.
Ben şaşırdım. Dedi kendi kendime. Aynı durumda ben ne yapardım. Belki ben de adamla tartışır, itişip kakışırdım. Olur, hem alkol,hem sıcak, hem yorgunluk insana çok şey yaptırır. Ama biraz ayılıca adamın peşinden gider "Arkadaş, bir hata ettik, olur böyle şeyler. Gel barışalım. Şuraya gidip istersen cilalayalım" der, işi kapatmaya çalışırdım. Ya da "Kusura baka, yarın bendensin. istersen bir hafta daha Fethiye'de misafirim ol" diyerek işi kapatırdım. Ne kendimi reklam eder, ne medyayla ters düşer, ne de mahkemelik olurdum. Hatta bu davranışım nedeniyle tarafsız bir anket kuruluşu tarafından yılın belediye başkanı bile seçilirdim. Ama ne yapalım, olmadı.
Aradan zaman geçti,unuttum milli bayramların birinde Âlim Bey otobüsün üzerine çıkmış, vatandaşa bayrak dağıtıyor. Bu arada bayraklardan bir kısmı yere düşüp ayaklar altında ezilip parçalanıyor. Muhalif basın hemen başladı "Bayrak düşmanı başkan, şanlı bayrağımızı ayaklar altına alıyor". Biz bu hücümlara katılmadık. Biliyorduk bu Başkan en az bizim kadar milliyetçi ve bayrak sevdalısıdır. Olanlar da bir kazadır. Ama düşünmeden de edemedik, biz olsaydık ne yapardık. Hemen aracı durdurur, bayrakları elimize alır, yürüyerek dağıtmaya çalışırdık. Görevlilere de söyler, yere düşen bayrakları toplattırırdık. Hadi diyelim Başkan bu kargaşa arasında akıl edemedi, yanındakilerden bir tanesi bile çıkıp onu uyarmadı mı? Onları neden yanında taşıyor o zaman?
Sonra bir gün yine bir haber "Başkan telefonda bir vatandaşa ana avrat küfür etti". Adama küfür etmenin de bir raconu vardır. Öyle ulu orta kimseye küfür edemezsin. Hemen bir şahit bulur seni mahkeme kapılarında süründürür. Bu işi yapacaksan yavaşça kulağına eğilir, söyleyeceğini söylersin. Adam kendini tutamaz, sana döner. O zaman da başlarsın bağırıp çağırmaya "Ey ahali gördünüz mü, yanından geçiyordum, selam verdim adam bana çatmaya başladı". Üstelik şimdi elektronik çağı, uykuda sayıklaman bile kayda geçiyor icabında. İşte bizim adam da böyle yapmış. Bir alacak verecek meselesinden dolayı Başkanla arası bozukmuş. Açmış telefonu Başkana, başlamış saymaya. Bu arada cihaz da kayıttaymış. Başkan dayanamamış, o da ana avrat küfürlü cevaplar vermiş. Tık kayıt başladı. Ertesi gün bütün Fethiye telefondaki sesleri duymuş. Mahkemelik olmuşlar. Sonunda adam Başkanla barışıyor, dava da düşüyor. Kardeşim sen hiç mi delikanlılık yapmadın. Sağına soluna bakmadan, hele bu elektronik çağında nasıl bağıra bağıra küfür edersin. Bana birisi aynı tezgahı kursa adamla on dakika Osmanlıca konuşurum, sinirleri bozulur, telefonu kırıp gider.
Her neyse gelelim son olaya. Bir gece yol kenarındaki elektrik direklerine üstünde Başkanın resmi olan Türk Bayrağı posterleri yapıştırılmış. Biliyorsunuz Türk Bayrağının üzerine başka bir resim ve yazı yapıştırmak yasaktır. Her neyse, bunu yerel basın görmüş, ulusal basın görmüş, Muğla Valiliği görmüş. Sonunda Valilik Fethiye Kaymakamlığına haber vererek bu afişlerin toplattırılmasını sağlamış. Bu arada Fethiye belediyesi de olaydan haberdar edilmiş. Belediye açıklamasında diyor ki "Bu direkler Aydem'e aittir. Şirket bunları reklam ajansına kiralar. Ajans da istediği afişi bu direklere asar. Demek ki reklam şirketi bir jest yapmak istemiş, haberimiz olmadan bu afişleri asmış". Arkadaş, sen ne biçim bir reklam şirketiyle çalışıyorsun. Sahibine sormadan, hem de böyle ciddi bir konuda resimlerini şehrin orasına burasına asıyor. Bu ne samimiyet. Bunu yapan şirket yarın daha neler yapmaz. Hadi bırakalım, o kadar direğe bu afişler yapıştırılırken, herkes bunları görmüş, Belediye yetkilileri neredeymiş, meclis üyeleri, zabıtalar, memurlar. Bir tanesi çıkıp da hayrola başkan, bizim bundan haberimiz yok, ne zaman oldu bu iş dememiş mi. Şimdi birileri çıkıp da şehirdeki su depolarına zehir katsa insanlar ölmeye başladıktan sonra mı haberi olacak belediyenin.
Olmadı Âlim Bey, umutlarımız köreldi gitti.