Eskiden hastanelerin adı şifa evi, ya da Osmanlıcasıyla darüşşifa imiş. Yani şifa bulunan yer anlamına
geliyor bu sözcük. Zamanla bakmışlar ki biz buraya hastaları getiriyoruz ama çoğu ölüp gidiyor,
ölmese bile hastalığı artıyor. Buralara şifa evi demek ayıp oluyor, hastane diyelim, dedikodu olmasın.
Geçtiğimiz gün bir dolaşım sistemi rahatsızlığı nedeniyle Muğla Üniversitesi Araştırma Hastanesine
gittim. Gitmez olaydım. Sabah dokuzdan, akşam dörde kadar binanın içinde dolaştım durdum.
Sonunda reçetemi yazdırdım ama ömrümün bir haftasını da o mekanda bıraktım.
İzleyebildiğim kadarıyla karşılaştığım sorunların büyük bir bölümü kolaylıkla çözülebilecek türden
oluşuyor. Ancak bunları çözecek irade mevcut olmayınca bu sorunlar yumağı katlanarak büyüyor.
Hastanenin yönetimi Muğla Üniversitesinde olduğu için çözüm makamı Muğla Üniversitesidir. Buna
ek olarak vatandaş özellikle bu gibi kamu işletmelerinde doğrudan mevcut hükümeti suçlar. O halde
başta Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları olmak üzere siyasetin temsilcisi olarak Ak Parti Muğla İl
Yönetiminin de olaya el atması gerekmektedir. Hastanede karşılaştığım aksaklıkları ve çözü önerilerini
sıralıyorum:
1) Hastane binası ilk girişte çelik konstrüksiyon muazzam bir boş alandan oluşuyor. Bu tasarım ne
anlama geliyor? Bu kadar büyük bir mekanı boş bırakmanın anlamı nedir? Kendisiyle konuştuğumuz
bir hastane çalışanı "Bu bina önceden konser salonu olarak düşünülmüş" dedi. Aynı hantallık bina
içinde de kendini gösteriyor. Merdivenler ve asansörler sanki gelişi güzel yerleştirilmiş. Binaya giren
çıkmak için dakikalarca uğraşıyor. Yapım hatası bu, düzeltilemez. Ancak bu hatanın sonuçlarını en aza
indirmek mümkün. Merdivenlerin ve asansörlerin yerini belirten ve vatandaşı buralara yönelten bir
işaret sistemi ile işi çözebilirsiniz. Ama bu yok. Merdiven kazara karşınıza çıkarsa görüyorsunuz.
2) Kat ve merdiven çıkışlarında hastaları yönlendirmek için bir masa olmalı. Bu masanın hemen
yakınında da kattaki servisleri belirten tabelalar yerleştirilmeli. Gerçi bazı bölümlerde tabelalar var
ama, tabelayı bulunca bu sefer de olduğunuz yeri kaybediyorsunuz. Bu masalara birer görevli yeter.
Görevleri geleni gideni yönlendirmek olmalı.
3) Gelelim kan alma bölümüne. Zemin katta olduğu için erişimi kolay. Görebildiğim kadarıyla yaklaşık
günde bin kişi üzerinde kan alıyorlar. Fabrika gibi çalışan bir dizi eleman hastaları sıraya koymuş
kanını alıyor. Bazısı beceremiyor ama sorun yok. Örneğim benim oturduğum masadaki kızcağız bir
türlü damarımı bulamadı. Sağ kol, sol kol, ön , arka derken baktım morarıp rengi değişti, "git dedim
yandaki ablaya söyle, o alsın kanımı". Sorun değil, acemi nalbant Çingene eşeğinde öğrenir der,
geçeriz. Ama ufak bir sorun her şeyi berbat etmiş. Kan alma bölümünün girişinde hastaların nasıl sıra
oluşturacağı işaretlenmemiş. Bir anda onlarca hasta gelirse nasıl ve nerede duracaklar. Doğrudan kan
vermeye girecekler mi, yoksa malzemelerini alıp da mı girecekler. Belli değil. Bir de numeratör var. O
da belli belirsiz bir köşede duruyor. Meğer sıra numarası veriyormuş. O da bir süre çalışmadı. Bu alana
çalışan bir cihaz ve hastayı yönlendirici birkaç tabela konsa fazla masraf mı olur acaba diye
düşünüyorum.
4)İşin en önemli tarafı da hekim hasta ilişkileridir. Biz burada hastanede görev yapan hekimlerin bir
değerlendirmesini yapacak değiliz. Zira birkaçı dışındakilerle muhatap olmadık. Kuşkusuz çoğunun
kendi alanlarında değerli insanlar olduklarını düşünüyoruz. Aa çok ufak bazı ayrıntılar var ki insanları
birbirleriyle karşı karşıya getirir. İşte hekim hasta ilişkilerini düzenlemede karşılaşılan ufak sorunlar
bile işleri çok farklı boyutlara getirebilir. Bunların başında hekimlerin günde kaç hastaya bakabileceği
sorununun çözümü gerekiyor. Burada izlediğim kadarıyla hekim başına günde 40-50 hasta düşüyor.
Yaklaşık altı saatlik bir süreyi göz önünde bulundurursak bu da hasta başına 8-9 dakikalık bir süredir.
Selam, kelam, soyun, giyin bu süre beş dakikaya düşer. Özellikle kolay tanı yapılamayan hastalıklarda
yetersiz bir zaman dilimidir bu. Yeterli hekim olmayınca yapacak bir şey yok. Burada bir başka sorun
göze çarpıyor, hasta kabulunda sıraların oluşturulmasında bir başıboşluk görülüyor. Rapor
gösterecekler ile randevulu hastalar arasında bir sürtüşme oluşuyor. Bu sürtüşmeyi önlemek de kapı
önündeki hemşire masasında bekleyen görevlilere düşüyor. Ancak bu görevliler hekimin odasından
çok uzak bir yerde, ne iş yaptıkları belli olmadan oturuyorlar. Bir soru sorulduğunda ellerindeki cep
telefonunda izledikleri görüntüyü engellediğimiz için neredeyse bize küfür etmedikleri kalıyor. Hem
personel sorunlu, hem de konuşlandıkları yer.
5) Gelelim en önemli soruna. Kaliteli personel eksikliği tüm devlet kurumlarımızı çürütmeye devam
ediyor. Memuriyeti bir ulusal hizmet değil de işsiz ve becerisiz üniversite mezunlarına iş bulma kapısı
olarak gördüğümüz sürece bu iş düzelmez. Üstelik 657 sayılı bir yasamız var, devletin elini kolunu
bağlıyor. Adam memuriyete bir kapağı attı mı ondan artık hayır bekleme. Bu yasa kalkmalı,
hastanelerde görev alacak personel bu işi için eğitilmiş olanların arasından seçilmeli. İşletme fakültesi,
Hint edebiyatı fakültesi gibi bölümler açılacağına tıp fakültelerinin sayısı çoğaltılmalı.
6) Başta Ak Parti Muğla Milletvekilleri Kadem Mete, Yakup Otgöz ve İl Başkanı Gültekin Akça olmak
üzre tüm diğer siyasi parti milletvekilleri ve örgüt yöneticileri bu hastaneye sahip çıkmalı, saydığımız
ve belki de sayamadığımız bu ufak kusurların esas sorumlusu üniversite yönetimi üzerindeki
denetimlerini sıkılaştırmalı. Gerekirse onlara yardımda bulunmalı.
7) Bir sözüm de vatandaşa. İzledim, gördüm. Adam beni sivrisinek soktu, burnumun ucu kaşınıyor.
Parmağıma iğne battı, bir damla kan çıktı diye profesörün kapısını çalıyor. Yapmayın, sırada bekleyen
onlarca ölümcül hasta var, onların hakkını gasp ediyorsunuz. Mutlaka bir hekim görmek istiyorsanız,
aile hekiminiz var. O da farklı bir şeyler söylemeyecektir. Bedava diye hastanelerimizi lütfen meşgul
etmeyin.