Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz gün Ak Partinin kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada
partisinin örgütü hakkında kısaca şunları söyledi : Kendini yorgun hisseden, bitkin hisseden varsa
onların kenara çekilmelerini öneriyoruz. Hiçbir arkadaşım koltuğuna yaslanıp rehavete kapılma
lüksüne sahip değildir. Heyecanını kaybedenler millete hizmetin önünde engel olmamalıdır. Bunun
vebali ağırdır, bunun hesabı ağırdır...
Cumhurbaşkanımız parti içinde bir kısım kişilerin artık görevi bırakıp yerlerine yenilerinin gelmesi
gerektiğini açıkça belirtmiş. Bakalım önümüzdeki günlerde Ak Partide gerçekleşecek delege seçimleri,
ve ardından gelecek büyük kongrede Reisin bu uyarıları nasıl hayata geçirilecek. Biz burada şu gitsin,
şu kalsın diyebilecek durumda değiliz. Ancak son yıllarda özellikle son yerel seçimlerde Muğlada
yaşadıklarımız konuyu biraz daha açmamıza neden oldu. Muğla büyükşehir adayı olarak eski CHP'li
Aydın Ayaydına oldu bitti ile görev verenler, Fethiye belediye başkanlığı seçiminde ortada 14 aday
adayı varken bir aday belirlemeyip, topu MHP'ye atanlar, onlar da kendi aralarından birini aday
gösteremeyince bu sefer yine MHP aracılığı ile adaylığı açık artırmaya çıkaranlar, bunun sonucunda
Muğla'da Cumhur İttifakını çökme durumuna getirenler mutlaka kapı dışarı edilmelidir.
Partide ve genelde devlette yapılması gereken yapısal değişikliklerin bir kısmına da burada değinelim.
Eskiden üyelerin ve delegelerin doğrudan oy vermesiyle gerçekleşen aday belirleme sistemi sonuçta
en çok kebap ısmarlayanın aday olduğu bir sisteme dönüşünce haklı olarak değişikliğe uğradı. Çok
kademeli ve karmaşık yöntemler bu sistemin yerini aldı. Ama yine de görüyoruz bu yeni sistem de pek
işe yaramadı. Son yerel seçimde Urfa, Yozgat gibi Ak Partinin kalesi olması gereken belediye
başkanlıklarının Yeniden Refah Partisine gitmesi, bunun yanında yine Cumhur İttifakının kuvvetli
olduğu Kastamonu, Afyon, Kütahya gibi illerimizde Ak Partili ve Mhp'li adayların yarıştırılarak CHP'nin
kazanmasına yol açılması aday belirleme yöntemlerinin yeniden gözden geçirilmesi için yeterli
nedendir. Bu illerimizin bir kısmında özellikle Yeniden Refah Partisinden seçilen bir kısım başkanların
geçtiğimiz gün istifa ederek Ak Parti'ye katılmış olmalarını biz seçim öncesi yapılmış olan yanlışların
başka bir kanıtı olarak görmekteyiz.
Bu arada ülke genelinde önemli bir sorun olarak gördüğümüz birkaç konuya değinmek isteriz.
Bunların başında milli eğitim gelir. Milli eğitim çeşitli güçlerin bir oraya, bir buraya çekiştirmesi
sonunda yaz boz tahtası haline getirilmiştir. Son olarak 1998 yılında birleştirilmiş ilköğretimin
dayatılması teknik öğretimi yok etmiş, insanlar umutlarını üniversiteye bağlamıştır. Bu tarihten beri
gecekondu misali üniversiteler açılmış ve açılmaktadır. Kafe sahiplerini zengin etmek ve ev kiralarını
şişirmekten başka bir yararı olmayan bu üniversiteler gençliğimizin mahvına sebep olmaktadır. Sanayi
eleman bulamazken diplomalı işsizler devlet kapılarında iş için sıra beklemektedir. Çözüm basittir,
liseler mecburi olmaktan çıkarılmalı ortaokul sonunda öğrenci isterse mesleğe yönlendirilmeli,
istikbali olanlar ise liseye devamla üniversite yoluna deva etmelidir. Üniversite kontenjanları eleman
talebine göre belirlenmeli, gereksiz fakülteler kapatılmalıdır.
Gençliğimiz ve tüm toplumuzu yıkıma sürükleyen bir başka tehlike de medyadır. İsteyen istediği
yalanı küçücük bir cep telefonu aracılığı ile dolaşıma sokabilmekte, özellikle gençlerimiz bu renkli ve
zehirli dünyanın kölesi olmaktadır. Medya'ya gerekli denetim getirilmeli ve toplumumuzu yıkıma
sürükleyen yayınların yapılmasına izin verilmemelidir.
Önemli bir tehlike de nüfus azalmasıdır. Geçtiğimiz yıl evli çift başına doğurganlık oranı 1,7 ye
düşmüştür. Bu rakam da nüfusun sabit kalması için gereken 2,1 sayısının altındadır. Demek oluyor ki
birkaç on yıl, belki de yüzyıl sonra bu gidişle yeryüzünde Türk nüfus kalmayacaktır. Yabancı kültürün
ve yaşam tarzının bize dayattığı tek çocuk, fazlasına bakamıyorum anlayışını en kısa zamanda terk
etmemiz için gereken yapılmalıdır.
Son bir söz; pahalılık hepimizin sorunudur. Ancak görmekteyiz ki özellikle gıda maddelerinde oluşan
pahalılık finansal dalgalanmalar gerekçesiyle açıklanamaz duruma gelmiştir. Örneğin akaryakıt
fiyatlarına gelen %5 lik bir zam üretiminde hiçbir akaryakıt girdisi olmayan bazı kalemlerde %50 lik bir
zam için bahane olmaktadır. Özellikle tarla çıkışı 3 lira olan bir ürünün büyük şehire gidinceye kadar
33 liraya çıkması ekonomik nedenlerle açıklanamaz. Olay bütünüyle sosyal ve de siyasaldır. Önlemler
de buna göre alınmalı, gerekirse yeni yasalar çıkarılmalı, yeni ceza hükümleri getirilmelidir. Bu arada
eylem yapan çiftçilerin sorunları dinlenmeli, yapacakları öneriler dikkatle değerlendirilmelidir.
Ak Parti'nin yeni kongre döneminin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını dileriz.