Önce Allah herkese sağlık versin, kimseyi hekim ile hâkime muhtaç etmesin; diye başlayalım.
Ama dünya dönüyor, hastalık var, sağlık var. Hekime muhtaç olduğumuzda ne yapacağız? Gerçi şu
soruyu sormak daha önemli , Hasta olmamak için ne yapmalıyız. Bize sağlığımızı korumamız için
birçok öneriler yapılıyor. Bunların doğru olanı var, reklam amaçlı yapılanları var. Özellikle internet
çıktığından beri birileri yatak odamıza kadar girip sağlığımızla ne kadar ilgilendiklerini kanıtlamaya
çalışıyorlar. Örneğin Canan Teyze şekere takmış kafayı. Şeker yemezsek turp gibi sağlıklı olacağımıza
inanmış bir kere. Seksen yaşındaki bir hekime de, teyzecim haklısın ama, o kadar da değil denmez ki.
Birisi ABD den sesleniyor, o da yüksek tansiyona yoğunlaşmış. Anlatıyor, anlatıyor. Sonunda Çinde
yetişen filanca bitkinin tohumundan yapılmış bir macun pazarlamak istediğini anlıyoruz. Birgün
gerçekten hastalanıyoruz. Ya bir yerimiz ağrıyor, ya öksürüyoruz, belki de bir yerimiz şişiyor. Eski
Roma tıbbında şöyle bir deyim var :rubor, dolor, calor, tumor. Latince bu deyimin Türkçesi şöyle
kızarıklık, ağrı,ateş ve şişkinlik. Yani bunlar hastalık belirtileri oluyor. Bunlardan biri olursa hekime
görüneceğiz.
Hangi hekim sorusu karşımıza çıkıyor hemen. Öncelikli olarak birinci basamak, yani aile hekimine
başvurmak gerekiyor. Aile hekimliği iyi düşünülmüş bir kurum. Bu hekimler uzman olmasalar bile
temel tıp bilgileriyle donanımlı kişiler. Basit konularda hastaya yardımcı olabiliyorlar. Sorunun
kaynağını bulduklarında ise iş kendi bilgi sınırlarını aşıyorsa hastayı uzman hekime yönlendiriyorlar.
Bu hekimlerin devletle olan ilişkileri de diğer memurlarınkinden farklı. Bir çeşit özel teşebbüs gibi
çalışıyorlar. Her aile hekimi kendi yöresindeki nüfustan sorumlu. Bu insanlar aile hekimin defterine
kayıtlı. Hekim normal maaşına ek olarak kayıtlı hasta başına da bir ücret alıyor. Hasta hekimden
memnun değilse başka bir aile hekimine yazılabiliyor. Böylece hekimin hastaya kötü davranmasının
önüne geçilmiş oluyor.
Aile hekimi sorunu çözdü, ilacımızı yazdı. Bedavaya yakın bir ücret karşılığı ilacımızı aldık. Geçmiş
olsun. Ya da bu iş beni aşar, filanca uzmana gidin dedi. O zaman da en yakın devlet hastanesine veya
özel hastane veya hekime başvuruyoruz. Devlet hastaneleri birinci seçeneğimiz olmalı. Uzmanlaşıp
isim yapmış birkaç özel kurum dışında devlet hastaneleri hemen her dalda hizmet verebiliyorlar.
Fethiyeye dönersek iki özel hastanemiz var. Birçok dalda hizmet verebiliyorlar. Hizmet kalitesi
oldukça iyi. Sorun paralı oluşları, herkesin kesesi buralarda tedavi olmaya uygun değil. Diyelim ki
parayı düşünmüyorsunuz, o zaman da yağlı müşteriyi bulduk diyorlar. Sizden gerekli, gereksiz bir sürü
tahlil istiyorlar. Ayağınız ağırsa kulağınızın rontgenini çekiyorlar. İtiraz edemezsiniz, o kadar
biliyorsan niye bize geldin derler. Siz iyisi mi yine Fethiye Devlet Hastanesine gelin. Bina güzel,
cihazlar modern ve yeterli, ama ne yazık ki hastaya yetecek sayıda uzman hekim yok. Olanlar da
müşteri çokluğundan yorgun düşmüş, emekliliğimiz gelse de kurtulsak diyorlar. Zaten biraz isim yapan
hemen iki katı ücretle özel hastaneye kaçıyor.
Bir hekim günde 50 kadar hastaya bakmak zorunda. Bu kadar kalabalık içinde sağlıklı bir tanı koymak
oldukça zor. Hastaya şikayetin ne diye soruyor. Sonra bir güzel süzüyor onu, dokunmadan, git kan
aldır, akşam raporu bana getir diyor. Öğleden sonra rapor elde, hasta kuyrukta. Sıra geliyor, rapora
şöyle bir bakıyor hekim, bir şeyler yazıyor, geçmiş olsun, güle güle.
Yardımcı personelin tavırları ise felaket, hepsinin mahkeme duvarı gibi suratı var. Malum, bunların
yarısı torpille geldi. Kendilerini Cumhurbaşkanı baş danışmanı filan sanıyorlar her halde. Bunlara bir
şeyler sormaya, bunlardan bir şeyler istemeye korkuyor insan.
İşte bu ortamda benim hekime işim düştü. Baktım Fethiye Devlet Hastanesinde randevu kuyruğu on
beş günü buluyor. Seydikemer Devlet Hastanesine baktım, ertesi güne randevu verdi. Gittim,
hastanenin önü bomboş, bizim gibi girişi panayır yeri gibi hastanelere alışık olanlar için şaşırtıcı bir
durum. Kapısını aradım, zor buldum. Karşıda kocaman bir danışma masası, ama bomboş. Hiç olmazsa
arkasında birkaç kişi olup da cep telefonlarıyla oynuyor olmasından iyidir dedim. Koridorlarda
karşılaştığım personele sora sora yolumu buldum. İki şey dikkatimi çekti, danışma masası dışında
masa başındaki bütün personel görev başındaydı ve cep telefonlarıyla oynamıyor, yanındaki
arkadaşıyla dedikodu etmiyordu. Kime muhatap olduysam bana yardımcı olmaya çalıştı. Hatta bir
kısmı sormadığım halde bana hastane hakkında aydınlatıcı bilgiler vermeye çalıştı. Sonunda hekimin
odasını buldum. Baktım kordidorda kimse yok, oda da bomboş. Masanın arkasında bir genç bayan
oturuyor. Randevu saatine yaklaşık 45 dakika vardı. Buyrun dedi bana. Sevinmiş görünüyordu.
Anlaşılan uzun süre yalnızlıktan canı sıkılmış, beni görünce yüzüne kan geldi. Kısa sürede işimi bitirip
çıktım.
Güvenlikçiyi de unutmayalım. Başhekime hayırlı olsun diye bir ziyaret yapayım dedim. Odasının
bulunduğu koridora girer girmez arkamdan biri yetişti, amca nereye gidiyorsun diye sordu. Demek ki
bir köşede oturup gelip geçeni boş boş seyreden güvenlikçilerden değilmiş.
Gördüğüm kadarıyla hastane binası yeterli. Şu anda uzman hekim eksiği var, onlar da yakın zamana
kadar gelirse sorun kalmaz. Şimdilik hastane pek tanınmıyor, birçok alan da boş olduğu için kalabalık
hasta yok. Bu hastaneyi tanıtalım. Fethiyede kuyrukta bekleyip yeterli hizmet alamamaktansa biraz
yol gidip daha düzgün bir bakım yaptırabiliriz kendimize. Hem de şundan, bundan azar işitmeden.