Yazımızın en başında kısaca cevaplayalım; İsrail emperyalizmin Orta Doğudaki ileri karakoludur.
Konuyu iyice anlamak için emperyalizmin gelişme sürecine kısaca göz atmamız gerekir. 16. yy da
belirginleşen kapitalist gelişme Batılı devletlerin yeni ticaret yolları bulması ve Amerika kıtasının
keşfiyle ivme kazanmıştı. Batılılar bu sürede hem koca bir kıtayı zahmetsizce sahiplenmiş, hem doğu
Asya ticaretini ellerine geçirmiş, hem de Afrikayı sömürgeleştirmişti.
Bu gelişmeler boyunca yoğunlaşan sermaye birikimi kendine merkez olarak İngiltereyi seçmişti. Şimdi
sıra kilisenin elindeki mülklere el koymaya ve emperyalizme rakip veya engel olacak imparatorlukları
ortadan kaldırmaya gelmişti. Önce Protestanlık denilen uyduruk bir mezhep yaratılarak Katolik
kilisesinin varlıklarına el konuldu. Sonra sırasıyla imparatorluklar bir bir devrilmeye başlandı.
En önde Fransa geldi. 1789 yılında burjuvaların önderlik ettiği çapulcu gruplar krallığı yıktı. O tarihten
sonra Fransa uzun bir süre boyunca emperyalizmin kültürel merkezi olarak görev yaptı. Sırada
Osmanlı ve Rus İmparatorlukları geliyordu. Emperyalistler yüz yıldan fazla bir süre bu iki devleti
yıkmak için uğraştılar ve sonunda başardılar. Osmanlı devleti kendi yapısal zayıflığı ve
emperyalistlerin ülkedeki bölücü etnik çatışmaları kışkırtması sonucu çöktü. Rus İmparatorluğu ise
yine emperyalistler tarafından el altından desteklenen komünist hareket aracılıği ile çökertildi. Daha
sonraları yarışa katılan Alman ve Avusturya Macaristan imparatorlukları ise I. Dünya savaşı sonunda
yenilmelerine rağmen birleşerek ayakta kalmayı başardılar.
I. Dünya Savaşı işi tam bitirmemiş olacak ki, emperyalist devletler II. Dünya Savaşını çıkardılar. Bu
savaşın tek galibi oyuna yeni katılan ABD oldu. Dünyanın ekonomik ve siyasi sistemi onun ve
arkasındaki emperyalist sermaye gruplarının çıkarına uygun biçimde şekillendi. Buna göre büyük
devletler bölünebildiği kadar bölündü. Siyasal sistem olarak ön görülen çok partili demokratik
parlamenter rejimde ise devletlerin karar alabilme imkanı neredeyse sıfırlandı. Ülkeler zamanlarını
boş tartışmalarla geçirir oldular. Aynı anda dolar dünyanın tek para birimi olarak kabullenildi. ABD
Merkez Bankası karşılığı olmayan kirli yeşil renkteki kağıt parçalarını tüm ülkelere borç diye dağıtarak
onları köleleştirdi.
Bu sistem çökmek üzere. İşte İsrail ile Filistin ve Lübnan arasındaki savaş bu çöküşün habercisi. Peki
Yahudiler ve İsrail bu işin neresinde, İsrail kimdir? Yahudiler ve İsrailin bu tartışmaların odağında
olması bundan üç bin yıl öncesine gider. O tarihlerde Filistinde yaşayan Yahudiler burayı işgal eden
Babilliler tarafından yurtlarından kovularak dünyanın dört bir köşesine dağıldılar. Ancak sürgünde
geçen uzun yıllar boyunca dini bağlarının kuvveti sayesinde kimliklerini kaybetmediler. Bunun yanı
sıra finans sektörü ve ticaret başta olmak üzer birçok mesleklerin gelişmesine öncülük ettiler. Bu da
onların kapitalist toplumun oluşmasında merkeze oturmasına yardım etti. Tüm dünyada paranın
hesabı onlardan sorulur oldu. Emperyalizmin gelişmesiyle birlikte güçlenen Yahudiler taleplerini de
sıralamakta gecikmediler. Bunların başında Filistine dönerek orada bir İsrail devleti kurmak geliyordu.
Başlangıçta bu talep son derece masum göründü. Çünkü bu insanlar uzun yıllar gurbette kalmış ve
bulundukları ülke yönetimleri tarafından büyük ayırım ve tehditlere maruz kalmıştı. neden onlarında
herke gibi bir yurtları olmasındı?
Yahudiler Siyonizmin kurucularından Theodor Herzlin öncülüğünde o tarihlerde Osmanlı yönetiminde
olan Filistin topraklarını zamanın padişahı Abdülhamit Handan talep ettiler. Aldıkları cevap hayır
oldu. Osmanlı yenilip Filistin İngilizlere geçince bu iş kolaylaştı. Çoğu Filistin toprağını Araplardan satın
aldılar. İkinci Dünya Savaşı sonunda da önlerinde hiçbir engel kalmayınca gelip İsrail devletini
kurdular. Dünyayı ekonomik olarak yöneten güç zaten çoğunlukla Yahudilerin elindeydi. Batılı
devletlere de şöyle bir öneri sunuldu. Biz İsrailde Batıyı, yani sizi temsil ediyoruz. Sizin Orta Doğuda
büyük petrol çıkarlarınız var. Hiçbir ticarette kimseye nasip olmayan katlamalı kâr elde ederek satış
yapıyorsunuz. Ola ki gün gelir Araplar bizi buradan kovmak isterler. O zaman bize destek çıkın, bizde
sağlam duralım.
Bu öneri Batı'nın da işine geldi ve imzalar atıldı. Günler geçtikçe sürtüşmeler arttı ve Arap-İsrail
savaşları bir biri ardına geldi. Bu arada her savaşta Batı bunu kendine bir fırsat bilip Orta Doğuya
biraz daha yerleşti. Şimdi çoğu Arap ülkesi ABD askerlerini ülkemden nasıl kovarım diye kara kara
düşünüyor.
Bu işin böyle gitmeyeceği artık belli oldu. İsrail Batının ileri karakolu olarak kaldığı sürece rahat yüzü
görmeyecek. Biz bazılarının öne sürdüğü gibi İsrail Vad edilmiş topraklar" ı ele geçirmek için
savaşıyor düşüncesinde değiliz. Bu tarihi efsane Yahudi halkını savaşa ısındırmak için ısıtılıp sofraya
konmuş, gerçekleşmesini kimsenin beklemediği bir masaldır. Şimdi ortam aslında barış için oldukça
uygun. İsrail'de kitleler savaşa son diye sokaklara döküldü. Bir girdabın içine giren Netanyahu
sürüklenip duruyor. Sorunun tek çözümü, İsrailde demokratik bir yönetimin iktidara gelip savaşa son
vermesi, başta Filistinliler olarak tüm dünya ile barışçı ilişkiler kurmasıdır. Bunun tek koşulu İsrail
devletinin Batının ileri karakolu olmayacağını, olur olmaz savaş kışkırtıcılığı yapmayacağını açıkça
garanti etmesidir. Bu garantinin takipçisi ve uygulayıcısı olarak başta Türkiye olarak çeşitli devletler
ortaya çıkabilir. Filistin ile Yahudiler arasındaki toprak sorunu kolaylıkla çözülür. Bu ülke üzerinde
yaşayan 7-8 milyon Yahudi ve bir o kadar da Filistinliye yeterde artar bile.