--Bu yazı İzmir Bölge İdare Mahkemesi Savcısı Sayın Akif Celalettin Şimşek
tarafından başka bir yazardan alıntı olarak paylaşılmıştır. Kendisinin izniyle köşe
yazımda ben de paylaşıyorum--
Ahmet Bey deprem bölgesindeki bir şehirde önceki yıllarda bir arsa aldı. Arsaya 5
katlı ve on daireli bir apartman yapacaktı.,
Ancak imar durumu 3 kat olmasına izin veriyordu. Çünkü burası deprem kuşağıydı.
Bu ona yetmedi ve belediye meclisinden tanıdığı birine gitti. İmar planında bir
değişiklik yapılmasını talep etti.
SİYASET:
Meclis üyesi, kendisine seçimlerde çok destek veren, Ankara’da nüfuzlu tanıdıkları
olan, şehrin önemli ismi Ahmet Bey'in bu talebini başkana iletti.
Başkan seçilmesinde emeği olan Ahmet Bey için bir hal çaresine bakın dedi.
İmar planında değişiklik için mecliste muhalefetin desteğine ihtiyaç vardı. Onların da
bekleyen dosyalarından biri kabul edildi ve iki dosyanın imar planı mecliste
değiştirildi.
“Riskli ama ona göre sağlam bina yapınca bir şey olmaz” diye herkes ikna edildi.
O gün belediye meclisindeki üyelerin, başkanın ve Ahmet Bey'in içinde tuhaf bir şey
oldu ama ne olduğunu anlayamadılar.
EHLİYET:
Ahmet Bey, “Riskli ama ona göre bina yaparsın” jestiyle, 5 katlı binası için bir mimara
gitti. Tecrübeli mimarların ücreti çok yüksekti, bu yüzden geçen sene mezun olmuş
genç bir mimarla anlaştı.
Genç mimar 5 katlı bina için bir avam projesi çizip, bunu inşaat mühendisine
gönderdi.
Yeni mezun olan ama imza yetkisi olan inşaat mühendisi zemin etüdü raporunu
bekledi.
Zemin etüdü yapan şirket orada sıvılaşma olduğunu tespit etti ve öyle rapor yazdı.
Ahmet Bey başka bir zemin etüdü yapan şirket buldu ve ricayla biraz daha “sağlam”
raporu aldı. Böylece inşaata daha az malzeme gidecekti.
Raporda jeoloji mühendisi, jeofizik mühendisi ve inşaat mühendislerinin imzası vardı.
Rapor belediyeye gitti, ilgili jeoloji mühendisi ve birim amiri başkanlık katından gelen
“rica” doğrultusunda raporu çok kurcalamadı ve onayladı.
Zemin etüdü yapan şirket sahibinin, mühendislerin, belediyedeki amirin içlerinde
tuhaf bir şey oldu fakat ne olduğunu bilemediler.
LİYAKAT:
Genç inşaat mühendisi bu zemin etüdüne göre avam projesine uygun olarak
betonarme projesi çizmeye başladı.
Sıvılaşma olan zemine dikkat kesilmesi gerekirken, genç mühendisin en çok dikkat
ettiği şey, en ucuz maliyetle bunu nasıl gerçekleştirebilirim kısmı oldu.
Projeyi tamamladı, buna göre mekanik projesi de çizildi. Şimdi yapı denetim şirketi
bulunacaktı.
İki sene önce olsa tanıdık yapı denetimi şirketini seçerlerdi. Kanun değiştiği için şimdi
belediyeye gidildi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sisteminden otomatik bir yapı
denetim şirketi atandı.
DÜRÜSTLÜK:
Yapı denetim şirketi daha önce bildikleri bu alanda zemin sıvılaşması olduğu ve
buraya uygun plan çizilmediğini söyleyerek bu projeyi kabul etmedi.
Ahmet Bey bunun üzerine ilgili belediyeye bir dilekçe verdi ve “Ben binayı yapmaktan
vazgeçtim” dedi.
Böylece ilk yapı denetim şirketi sistemden otomatik olarak düştü.
Ertesi günü Ahmet Bey tekrar dilekçe verip, binayı yapmak istediğini söyledi. Böylece
yeni bir yapı denetim şirketi otomatik olarak atandı. Bu taktiği yakın zamanda ev
yaptıran komşusundan öğrenmişti.
Ahmet Bey yeni yapı denetim şirketini tanıyan birini buldu. Onların ricasıyla proje
onaylandı.
ADALET:
Ahmet Bey daha önce market işleten ama çok para var diye Çevre ve Şehircilik
Bakanlığından yeni müteahhitlik belgesi alan bir tanıdığına gitti.
Eski marketçi yeni müteahhit, inşaatı yapmak için pazarlıkla Ahmet Bey ile bir
rakamda el sıkıştılar.
Müteahhit, kanuni zorunluluk gereği şantiye şefi olarak bir mühendisle anlaştı.
Şantiye şefi inşaatın başında durmayacak, sadece projeye imza atacaktı. Bu nedenle
ücreti uygundu.
Bu isimlerle birlikte proje tekrar belediyeye gitti. İnşaat ruhsatı kolayca alındı.
Böylece inşaat başladı.
HAKKANİYET:
Müteahhit inşaatı yapması için bir kalfa buldu. Kalfa da yevmiye usulü demirci ve
kalıpçılarla anlaştı.
İnşaatın temeli, kolonları ve kirişleri yapılmaya başlandı.
Temelde ve kirişlerde 8 demir kullanması gerekirken müteahhit “Bir şey olmaz
diyerek” 6 demir kullandı. Çünkü az para kazandığını düşünüyordu.
Kalfa zaten adamı olduğundan ses çıkarmadı. Gerçi durumu pek anlayacak bilgisi de
yoktu.
Bu kez kalfa fazla yevmiye ödememek için demirlerin arasında örmesi gereken yan
bağlantıların sayısını eksiltti. Bu bağlantılar sarsıntıda kolonun parçalanmasını
önlüyordu. Müteahhit bu demirlerin ne işe yaradığını bilmediğinden herhangi bir şey
anlamadı.
Demir işçileri de yeterli bilgiye sahip olmadığı için standart bağlama usullerini yanlış
yaptılar ama kalfa “Bir şey olmaz” diyerek işin iki gün erken bitirilmesine sevindi.
Demirlerin döşenmesinden sonra yapı denetim şirketinin elamanları geldi. Gelen
tecrübesiz mühendis (daha az maaş verildiği için bu şirket de yeni mühendisleri tercih
ediyordu) demirin sayısını, bağlama şeklini doğru tespit edemediği için beton
dökümüne uygundur dedi. Şantiye şefi de inşaatı görmeden ofisinde buna imza attı.
MESLEKİ NAMUS:
Müteahhit, inşaata dökülecek beton için bir firma ile anlaştı. Bu betonu denetleyen bir
de laboratuvar firması bulundu. Bu firmayı beton şirket önerdi.
Beton dökülürken mikserden numune alındı.
Bunlar laboratuvarda incelemeye götürüldü. Beton firması ile laboratuvar şirketi yakın
dost olduğundan, numunelere kolayca “uygun” raporu verildi.
Oysa mikser şoförü betonu aldıktan sonra üç saat oyalanmış ve beton oranı C 20
olması gerekirken C 15’e düşmüştü.
Bu yetmezmiş gibi beton dökülürken, biraz daha işler kolay olsun diye betona su
katıldı. Böylece beton oranı C 10’a indi.
Mikser şoförü, kalfa ve müteahhit bu durumu sigara içerken gayet normal karşıladı.
Üçü de “Bir şey olmaz” dedi içlerinden.
O esnada içlerinde olan garip şeyin geçici bir rahatsızlık olduğunu düşündüler.
EMSAL:
İnşaat projesi, yapı denetim raporları, zemin etütlerinin tümü Çevre Şehircilik
Bakanlığına “bilgi” amaçlı gönderildi. Lakin bu deprem bölgesinden gelen projeleri
detaylı inceleyen olmadı.
Ahmet Bey kısa sürede 5 katlı binasına kavuştuğu için, müteahhit bir iş bitirme daha
dosyasına eklendiği için, kalfa fazla yevmiye vermediği için, şantiye şefi oturduğu
yerden para kazandığı için, zemin ve beton analizi yapan şirketler fatura kestiği için,
işçiler bugün de ekmek çıktığı için çok mutluydular...
Ahmet Bey'in 5 katlı binasını gören yan arsanın sahibi, emsal oluştuğu için kendisine
de aynı imar izni verilmesini talep etti belediyeden. Sonra diğer arsa sahibi, sonra
diğerleri...
Tartışma çıktı ve bundan yerel bir yerel medya haberdar oldu. Belediye başkanı bu
kargaşanın büyümemesi ve yapılan torpilin ortaya çıkmaması için muhalefetle birlikte
o bölgedeki imar durumunu tümden değiştirdi ve herkese 5 kat izni verildi.
Böylece yaklaşan seçimler öncesi tatsız bir durum çıkmadı. Başkan yerel medya
sahibine selamlarını gönderdi ve o gazete de başkanı kırmayarak haber yapmadı.
Seçimlerde alınacak reklamların sayısı böylece arttı.
Herkes zemin sıvılaşması olan yere inşaatını yaparken, üçüncü arasının sahibi
üstüne bir de kaçak kat çıktı. Şikayet üzerine belediye ceza kesti ama kaçak kat
yıkılmadı.
Böylece o bölgede artan yapılaşmada kaçak katların sayısı daha da çoğaldı.
Eski marketçi, yeni müteahhit bu sürede 8 apartman daha yaptı. Böylece iş bitirmesi
arttığı için binlerce metrekarelik binalar yapma yetkisi olan D sınıfı müteahhitlik
belgesi almaya hak kazandı. Aynı kalfa ve aynı işçilerle çalıştı.
Kazancını gören tekstil mağazası sahibi amcaoğlu da müteahhit olmaya karar verdi.
POPÜLİZM:
Artan kaçak yapılaşmalar, süren mahkemeler, biriken dosyalar insanları canından
bezdirdi. Sonunda yerel yönetim, bu durumdan kurtulmak için merkezi hükümete
sürekli baskı yapmaya başladı. Merkezi hükümet kaçak yapıları yıkmadığı ve
yıkamayacağı için tümünü bir seferlik affetmeyi, bütçeye de hatırı sayılır bir gelir
kazandırmayı daha münasip gördü. Zaten seçimler de yaklaşmıştı.
Böylece o zeminde yanlış yapılan, kaçak katları olan tüm yapılar affedildi ve
legalleşti. Herkesten hayır duası aldılar!
Şehrin bir deprem beklediğini, buradaki zeminlerin sorunlu olduğunu, binaları acemi
ve bilgisiz insanların yaptığını, kaçak katların binaları daha da kötü duruma
soktuğunu anlatan işinin ehli mühendisler, bilim insanları, yetkililer ekranlarda
konuşurken, Ahmet Bey yeni evinde çay içerek onları izleyip, “Allah’ın izniyle bir şey
olmaz” diyordu içinden.
AHLAK:
Bir gün o beklenen deprem oldu. Ahmet Bey ve diğer arsa sakinlerinin yaptığı tüm
evler yıkıldı. Çoğunun kolonları patlamıştı.
Şehrin yamaçlarına evlerini kuran, tecrübeli müteahhitler, yetkin inşaat mühendisleri,
dürüst denetim şirketleriyle çalışan insanların evi yıkılmamıştı. Koşup enkazın başına
yardıma geldiler...
Enkaz kaldırma çalışmaları yapılırken televizyon ekranlarında, bu büyük yıkımın
nedeni nedir diye soruldu sürekli.
Ömrünü teknik üniversitede öğrenci yetiştirmeye harcamış bir bilge hoca şöyle dedi:
“Aslında ahlak çöktüğü için bu büyük enkaz oluştu.”
Kanaatkar ev sahipleri, işinin ehli namuslu müteahhitler, liyakat sahibi inşaat, jeoloji,
jeofizik mühendisleri, saygın denetim şirketleri, hakkaniyetli ustalar, kalfalar, işçiler,
mikser şoförleri, dürüst siyasetçiler, gazeteciler ekran karşısında bir yandan ölen
vatandaşlara göz yaşı dökerken, bir yandan hocanın bu sözüne hak verdiler.
“Bir şey olmaz” diyen aç gözlü ev sahibi, usulsüzlük yapan belediye yöneticileri,
malzemeden çalan müteahhit, işini iyi yapmayan mühendisler, denetim şirketleri,
kalfalar, işçiler, mikser şoförü, durumu görmezden gelen gazeteci, imar affı çıkartan
siyasetçiler, bürokratlar içlerinde meydana gelen tuhaf durumun ne olduğunu o
zaman anladılar.
İçlerinde ahlakın fay hattı kırılmıştı ve bu yüzden depremde yıkım büyük olmuştu.