Türkiye'de köyden şehire göç 50'li yıllarda başladı. İstanbul, Ankara, İzmir derken bütün şehirler az
veya çok bu göçten nasibini aldı. Ama ortada bir sorun vardı. Şehirlere doluşan bu insanların oturacak
evi yoktu. O sıralarda devlet burnunun ucunu görmekten acizdi. Bu konuda hiçbir şey yapmadı.
Vatandaş kendine göre bir çözüm buldu, sokakta yatacak değildi ya. Şehrin kenarında, kıyısındaki boş
arazilere kafasına göre paylaştı. Bunların çoğu da devlet arazisiydi. Şahıs arazisine çökenler
mahkemelik oldular. Ama devlet arazisine oturanlar şanslıydı. Çıkan aflarla bu arazilerin sahibi
oldular. Hatta 70 lerde aşırı sol örgütler bir kısım devlet arazisini parselleyerek kendi yandaşlarına
sattılar.
Araziler tamamdı ama ev yapmak için para gerekti. O da yoktu. Gecekondu sözcüğü buradan
türemiştir. Göstermelik de olsa bu arazilerin üstüne ev yapılmasına karşı çıkan belediyelerden kaçmak
için konutlar gece vakti, belediyecilerin izinli olduğu saatlerde yapıldı. Bunlar da çoğu tek katlı,
damları ise açılıp, düzleştirilmiş peynir tenekelerinden yapılmıştı.
50' li ve 60'lı yıllar böyle geçti. Gecekondu semtleri büyüdükçe büyüdü. Bu arada sahiplerinin eline
biraz para geçmişti. Bir yolunu bulup tek katlı gecekondularını beş, altı katlı gecekondu apartmanlar
haline dönüştürdüler. İhtiyaçlarının dışında kalan dairleri ise köyden yeni gelen hemşehrilerine
kiraladılar. İnşaatlar çürük mü çürüktü. Denizden alınan kum yıkanmadan beton yapımında
kullanılıyordu. Beton içinde demir ise kaybolup gidiyordu.
Br taraftan bu çürük apartmanlar şehirleri çepeçevre sararken oluşan nüfus yoğunluğu sonunda
büyük ulaşım sorunları ortaya çıkıyordu. Bunun yanı sıra alt yapı sorunları dağları aşıyordu. Çünkü
herşey plansız, programsız yapılmış, arada bir çıkarılan af yasalarıyla yasalar mevcut duruma
uydurulmuştu.
70'li,80'li ve 90'lı yıllar böyle geçti. 1999 yılı Ağustos ayında bir gece meydana gelen deprem çok şeyi
değiştirdi. Artık gecekondu apartman devri bitmişti. Ciddi yasalar çıkarıldı, yeni yapılan inşaatların
uyması gereken kurallar belirlendi ve bu inşaatlar gerçek bir şekilde denetlendi. Ama eski çürük
binalar yerinde duruyordu, ayrıca yeni binalar daha sağlam oldukları için eski beş altı katlı yapıların
yerine onbeş yirmi katlı yapılar ortalığı doldurdu. Nüfus arttıkça arttı, alt yapı kilitlendi.
Sonunda devlet bu işe el attı. Ak Parti hükümeti çıkardığı kentsel dönüşüm yasasıyla 1999 öncesi
yapılmış çürük binaların yıkılarak yerine şehircilik kurallarına uygun konut siteleri yapılmasını
kararlaştırdı. İşin sorumlusu olarak da Murat Kurum isimli genç bir mühendisi getirdi. Önce bakan
olarak görev yapan bu mühendis şimdi İstanbul Belediye Başkan adayı olarak karşımıza çıkıyor. Diğer
büyük şehirlerde de oldukça başarılı adaylar göze çarpıyor. İnşallah hepsi kazanır.
Şimdi sormak gerek, yazık değil mi bu kadar masraf ve emeğe. 50'li, 60'lı yıllarda devlet bu işin
planlamasını yapsaydı, gelenlere planı ve projesi, aynı zamanda alt yapısı hazırlanmış arsalar verseydi.
İsteyen burada usulüne uygun inşaatlar yapsaydı, olmaz mıydı?
Son aylarda Fethiye'de de bir çeşit işgal hareketi başladı. Ama bu işgal biraz farklı. Vatandaş devletin
arazisini değil, kendi tarım arazisini işgal ediyor. Buralara gecekondu misali lüks villalar kuruyor. Amaç
da bunları günlük veya haftalık yabancılara kiraya vermek. En ucuz otel ücretinin kişi başı 1500 lira
olduğunu düşünürsek dört kişilik bir aile 15 günlük bir tatil için 90 bin liraya yakın ücret ödeyecek. Siz
villanızı adamlara 30-40 bin liraya kiralıyorsunuz. Hem de müstakil apart. Aynı apartı normal kiracıya
uzun süreli kiralasanız alacağınız para 15 bin lira en fazla. Böylece vergisiz, algısız, hiçbir sorumluluk
taşımadan tatlı kazanç elde ediyorsunuz.
Ama ilerde Fethiyede tarım toprağı kalmayacak, siz de kendi mülkünüzde bir zaman gelecek kiracı
durumuna düşeceksiniz, onu düşünen yok. Bol kazan, krallar gibi yaşa, sonra ??? Belediyemiz sağ
olsun, melek gibi insanların yönetiminde. İstersen caddenin ortasına gecekondu oturt karışmıyor. İşin
o tarafı da sağlam. Ancak bu sefer de karşınıza profesyonel otelciler çıkıyor . Haksız rekabet
istemediklerinden Ankarada lobi yapıyorlar. Sonunda meclisten günü birlik kiralanan apartların
aynen diğer oteller gibi mevzuata tabi olmasını gerektiren bir yasa çıkıyor. Bu sefer de apartçılar lobi
yapıyor, biz bu kadar kuralı bu kadar kısa sürede nasıl yerine getireceğiz diye.
Doğrudur, villaların çoğu ruhsatsız. Yasal hale gelmeleri için imar planlarının değişmesi, ya da imar affı
gerekli. Hiç olmazsa bunlar yerine gelinceye kadar bizi idare edin diyorlar. Bu istekleri kabul görüyor.
Şimdi top mecliste yasalar mevcut işgal durumuna nasıl uydurulacak, büyüklerimiz onu düşünüyorlar.
Biz diyoruz ki biraz da Fethiyeyi düşünün. Trafik içinden çıkılmaz durumda. Ovanın orta yerini turizme
açarsanız bütünüyle kilitlenir. Kazdığınız yolları yeniden kazıp alt yapı döşemek zorunda kalırsınız.
Yeni aday siyasetçiler çözüm bulmuş bile ; Beni seçerseniz Fethiye merkezde bazı yolları trafiğe
kapatacağım" diyor. Hadi hayırlısı.