Birkaç yıl önceydi. Vatandaşın biri doğu illerimizden Ölüdeniz'e çalışmaya gelmiş. Pazara gitmiş, kendine birkaç giysi almış. Bunlardan bir T-shirt seçerek üzerine giymiş. Sokağa çıkmış, bakıyor ki kendisini gören turistler kahkahalarla gülüyor. Üstüne başına bakıyor, bir gariplik yok. Sonunda bizim bir Fethiyeli vatandaş acımış ona. Meğer adamın gömleğinin üzerinde İngilizce olarak "Fuck me" yazıyormuş. Bunun anlamını hepimiz biliyoruz, ama garip köylü bilmiyor. Düşünün ne hale gelmiştir bizim adam.
Burası Türkiye, dilimiz de Türkçe. Peki neden bizim giysilerimizin üzerinde hep İngilizce yazılar var. Hadi diyelim Hintçe veya Ermenice yazı olsa eyvallah diyeceğim. Onların harfleri kargacık burgacık, süs olsun diye kullanılabilir. Kimse de ne yazdığını anlamaz nasıl olsa. Bir de Arapça yazdıklarını düşünelim. Mazallah, başta ana muhalefet olmak üzere bütün süslü teyzeler ayaklanır laiklik elden gidiyor diye.
Resimler de hep 50'li yılların Amerikan filmlerinden alınmış. Batman,Superman. Şimdi bir de hayaletler, korkunç karakterler çıktı piyasaya. Çocuk olsam bu giysilere bakmaya korkarım. Bizim hiç mi kahramanımız yok? Alp Arslan yok mu, Fatih yok mu? Bozkurt nerede? Hz. Ali nerede? Tarık yoksa Endülüsten dönemedi mi?
Yediklerimiz, içtiklerimiz de bir âlem. Vitrinlerdeki ambalajlı yiyecek marklarına bakın. Yabancı dildeki karşılığı yoksa benzer birşey uydurmuşlar. Ekmek arası pişmiş kıyma, adı İngilizce olunca tabağı 150 lira. Plastik bardakta sütlü kahve bilmem kaç lira. Say sayabildiğin kadar.
Eskiden allahaısmarladık diyorduk, cevabı ise güle güle idi. Şimdi güle güle kalkmış, yerine kendine iyi bak gelmiş. Bu da 50 li, 6o lı yıllarda çokça izlediğimiz dublajlı Amerikan filimlerinden alıntı. Onlar birisini uğurlarken "take care of yourself" derler. Tam karşılığı kendine dikkat et anlamınadır. Bizimkiler o zaman bunu "kendine iyi bak" olarak tercüme etmişler. Adam hasta mı ki kendine bakacak?
Bir ülkeyi ele geçirmenin en kolay yolu önce o ülkenin dilini ve kültürünü ele geçirmektir. Batı ne yazık ki bu yolda hızla ilerliyor. Biz de Tanzimatla başlayan Batı hayranlığı yüzünden Batı'nın içmize saldığı ateşe odun taşıyoruz. Bir zamanlar Osmanlı Devletinin zayıflamasının nedenlerini sorgulayan bir kısım aydınlar ekonomiden anlamadıkları için şekilci bir çözüm yolu buldular. Onlara göre şayet Batılılar gibi yiyip içer, onlar gibi giyinir, onlar gibi davranırsak zenginleşip, kalkınırdık. Bu düşünce tüm 19. yüzyıl boyunca devam etti. Osmanlı çöktükçe çöktü. Daha sonra gelen Cumhuriyet yönetimi de aynı düşünceyi benimsedi. Şapka takar, tango dinler, İslamı terk edersek kalkınacağımızı sandık. Yine olmadı. Hoş şimdi de Amerikan usulu sağlıksız gıdalar tüketirse statü sahibi olacağını düşünen birçok aptal dolaşıyor aramızda.
Ama umutsuzluğa kapılmamak gerek. Son yirmi yıldır ülkemizde çok şeyler değişti. 1400 yıllık Türk İslam geçmişimize sahip çıkmak, geleneklerimizi, göreneklerimizi , dilimizi, dinimizi yaşatmak için büyük çabalar gösterilmekte. Bir taraftan devletimiz, bir taraftan da çeşitli sivil toplum örgütleri bu yolda canla başla çalışıyor.
Bu örgütlerden biri de Karaçulha Gönüllüleri Derneği. Fethiye'nin Karaçulha bölgesinde 2014 yılında kurulan bu dernek yöre kültürünü yaşatmak ve tanıtmak için çeşitli sergiler, toplantılar ve etkinlikler düzenliyor. Özellikle Muharrem ayında aşure dağıtmak geleneği bu dernek sayesinde tüm Fethiye'de yeniden hayata geçirildi. Geçtiğimiz Perşembe akşamı da dernek merkezinde vatandaşa aşure ikramı yapıldı. Köylüler ve çevreden gelen vatandaşlar birbirleriyle sohbet ettiler, birbirleriyle tanış oldular. Bu arada müzik dinletisi yapılması da ihmal edilmedi.
Biz bu gibi derneklerin yurt çapında yaygınlaşmasını ve öz kültürümüze sahip çıkmalarını sevinçle karşılıyoruz. Yazımızı peygamberimiz Hz Muhammed (s.a) in şu hadisiyle bitirelim "Kim bir kavme benzerse onlardan olur".
