Geçtiğimiz gün arkadaşlarla Fethiye'nin belediye başkanı kim olmalıdır diye tartışıyorduk. Şöyle bir
soru ortaya atıldı; Yeni başkana işimizi yaptırabilecek miyiz acaba? Demek ki insanların kaygısı yeni
başkana işlerini yaptırıp yaptıramamakmış.
Bildiğim kadarıyla bürokrasi bu iş için vardır. Devlet adına vatandaşa hizmet eder, yani yasalar
çerçevesinde vatandaşa yapması gereken hizmetleri yapar. Ama başka ülkelerde de olduğu gibi bizim
bürokrasimiz de, hem de yıllardır kendine öğretilen devlet benim anlayışının da etkisiyle vatandaşın
işini yokuşa sürer. Bunu ya tembelliğinden yapar, ya da para hırsından. Zor durumda kalan vatandaş
da derdini anlatacak bir siyasi arar. Bürokrat siyasiden korkar, çünkü ipleri onun elindedir.
Fethiye gibi toprak rantının füze gibi arttığı bir bölgemizde imar ruhsatları bir sorun olmuştur.
Vatandaşın yüzde yüz yasal olan taleplerine bile bürokrasinin gözleri kapalıdır. Nasıl olmasın ki,
çoluğunun, çocuğunun istikbali bu işin ucuna bağlıdır. İşte bu sırada siyaset devreye girer, iş bir anda
çözülür. Bürokrat da avucunu yalar. İşini yaptıran kale duvarı gibi inşaatını yapmaya başlar, birkaç yıl
içinde şehir apartman tarlasına döner.
Bunları düşünürken birden aklıma Gazzede İsrail bombardımanı altında harabeye dönen binaların
manzarası geldi. Kimbilir bunlar da hangi bürokratların, hangi siyasilerin elinden geçmiştir yapılıncaya
kadar dedim. İşte hepsinin yerle bir olması için birkaç dakika yetti, hem de içindekilerle birlikte.
İsrail sıkıntıda. Ortadoğuda huzursuzluk çıkarıp Batı emperyalistlerinin sürekli burada at
oynatabilmesi için bundan 75 yıl önce kurulan devlet son günlerini yaşıyor. Yıllardır küçücük Gazze
şeridinde yaşayan iki buçuk bilyon Filistinli Hamas örgütü öncülüğünde iki buçuk aydır yoğun İsrail
bombardımanına direniyor ve İsrail ordusuna ağır kayıplar verdiriyorlar. İsrail halkı yorgun; çok
övdükleri orduları korkak ve beceriksiz çıktı. Bir tek bildikleri var çoluk çocuk katliamı yapmak, zırhlı
araçların arkasına sığınıp sağı solu bombardıman etmek. Yahudilerin önemli bir bölümü düşünmeye
başladı; bize öğrettikleri vaad edilmiş topraklar hikayesi uydurmaymış diye. Dünya çapında İsrail'e ve
Yahudi toplumuna karşı yoğun bir nefret dalgası başladı. İsraili ve onun aşındaki Netanyahuyu
destekleyen ülke halkları bile kendi yönetimlerine karşı çıkıyorlar İsraile destek konusunda.
Görünen o ki emperyalizm İsraili bir süre dinlenmeye alacak. Belki de onu salıp bırakacak, başının
çaresine bak diyecek. Hoş Batının kendisi de pek parlak durumda değil. Bir başka kuklası Ukrayna
Ruslara nasıl teslim olsak diye düşünmeye başladı. Ukrayna ordusu Batının onca silah desteğini
karavanaya attı. Nato ordularının silah ve cephane stokları tükenmek üzere. Buna karşılık Ruslar
katlamalı bir hızla silahlanıyorlar. ABD sanayisi silah açığını kapatmaya yetecek kadar hızlı çalışamıyor.
Şimdi Ortadoğuda kalabilmek için Batının elinde bir koz kaldı, o da PKK-PYD terör örgütü. Suriyenin
doğusunda oldukça önemli büyüklükte bir toprağı elinde bulunduran bu örgüt, bir taraftan Türkiye
içlerine sızmaya çalışırken, diğer taraftan da Irak Kürtleriyle, özellikle Kandil ile bir bağlantı oluşturup
bu bölgede İsrailin yerini alacak bir terör devleti kurmak peşinde. Batı bütün gücünü bu teröristlere
destek olmak için seferber etmiş durumda.
PKK-PYD terör örgütünün ilk hedefi de Türkiye. Suriyeden alacağını aldı, Irak Kürtlerini ikiye böldü,
bir bölümünü yanına çekti. Ama Türkiye ile baş edemiyor. Türkiye bölgede güçlü durdukça da bu
örgütün devlet kurup etkili olabilme şansı yok. Bu nedenle iki yönlü bir saldırı taktiği uyguluyor.
Doğrudan silahlı saldırı , ikincisi ise içeriden siyasi saldırı.
Doğrudan silahlı saldırıda pek başarılı olamıyor. Özellikle MİT nokta atışlarla örgütün ileri gelenlerini
Suriye ve Irak içlerinde ortadan kaldırıyor. Silahlı kuvvetlerimiz ise ülke içindeki PKK'yı bitirmiş sayılır.
Iraktakileri ise Pençe-Kilit harekatıyla yavaş yavaş güneye, Kandile doğru sürüyor. Önceki gün talihsiz
bir olay oldu, Irak dağlarındaki üslerimizden birisi baskın yedi ve 12 askerimiz şehit oldu. Her ne kadar
baskını yapanlara misliyle karşılık verildiyse de bu olay içimizde bir acı olarak kalmaya devam ediyor.
Önemli olan içimizdeki terör destekçileri. HDP (DEM) partisinin PKKnın sivil uzantısı olduğunu
bilmeyen kalmadı. Şimdi bunlara sözde son kurultayı ile değişen CHPde eklendi. CHPnin son
kurultayında parti içinde az da olsa kalan milliyetçi ve Atatürkçüler tasfiye edildi. Meydan Batıya körü
körüne bağlı bir ekibe kaldı. Bu ekip de yerel seçimlerde özellikle büyükşehirleri alabilmek için
HPDnin desteğine muhtaç. Bu nedenle PKK-PYD terörüne açıkça karşı çıkmaktan çekiniyor. Aslına
bakarsanız kalbi de onlarla birlikte, hep birlikte Batıya uşaklık için çarpıyor bu kalpler.
Önceki gün TBMMde son terör saldırısını kınayan bir bildiri kabul edildi. CHP ve DEM bu bildiriyi
imzalamadı. CHP nin imzalamama gerekçesi ise bildiride PKK terör örgütü isminin geçiyor olmasıymış.
Görünüşe göre yeni CHP, PKK ve şürekasını terör örgütü olarak görmüyor.
Şimdi seçmene soralım, güney doğumuzda bir terör devleti kurulur da bu devlet İsrailin yaptığı gibi
evlerimize, ocaklarımıza saldırır, onları yakıp yıkarsa, siz ne düşüneceksiniz. O kadar emek verip, ince
eleyip sık dokuyarak kurduğunuz düzen yıkılırsa kendinizi nasıl hissedeceksiniz. O zaman soruyorum;
terörden ve onun destekçilerinden yana mısınız, yoksa terörle savaşıp onu bu topraklardan sonsuza
kadar atmak gayreti içinde olanlardan mı?