Okullar açıldı, öğrenci velilerini bir telaş aldı. Acaba okula yazdırdığım çocuğumun öğretmeninin
benden istediği şeyleri almaya param yetecek mi? Öğretmenler olsun, okul yöneticileri olsun her yıl
farklı taleplerle velilerin karşısına çıkıyorlar. Veliler de aman öğretmen çocuğumuza kin tutmasın diye
onların isteklerini yerine getirmeye çalışıyorlar.
Öğretmenlerin yerli yersiz talepleri sorunlardan ufak bir tanesi. Şu günlerde çok gündem oldu da
aklıma geldi. Esas sorun şurada; her yıl mesleksiz, becerisiz, milyonlarca genç aramıza katılıyor.
Bunlardan çok az bir bölümü bir iş bulup çalışma hayatına atılıyor. Geri kalanın çoğunluğu devlet
kapısında kuyruğa girip ömür boyu çalışmadan sabit gelir etme garantisinin beklentisi içinde memur
olabilmek için sıra bekliyor. Bu arada bir bölümü de bilmedikleri, anlamadıkları işlerde çalışmak
zorunda kalıyor.
Öte yandan sanayi çalıştıracak usta bulamadığı için kan ağlıyor. Böyle giderse yeni yeni gelişmekte
olan sanayimiz bir dar boğaza girecek. Hastanelerimiz hekim eksikliğinden yetersiz kadrolarla
çalışmak zorunda kalıyor. Şanslı olanlarında Afganistan'dan, Kırgızistan'dan, hatta Nijerya'dan
hekimlerle takviye yapılmış. Tarlalarımız onları sürecek adam bekliyor, ağır vasıta şöförü ihtiyacımızı
Kamboçya'dan karşılıyoruz. Suriyeliler olmasa Fethiye halinde kasa taşıyacak adam bulamazsın.
Bu çöküş aslında 90 ların sonunda başladı. Bazılarının iddia ettiği gibi İmam Hatiplere olan talebi
azaltmak için sekiz yıllık birleştirilmiş eğiti başlatılarak İmam Hatip Orta okulları kapatıldı. Bununla da
yetinilmedi meslek liselerinden üniversiteye giriş zorlaştırıldı. Bunun bir amacı İmam hatiplerin
Üniversiteye yönelmesini zorlaştırmak olsa dahi kanımızca esas amaç Türkiye'de nitelikli insan ve iş
gücü yetişmesinin önüne geçmek ve ülkemizi Batı'ya her açıdan mahkum etmekti. Her neyse bunun
sorumluları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alarak belalarını buldular.
2002'de Ak Parti iktidara geldiği zaman biz onlardan çok şeyler ummuştuk. Özellikle Milli Eğitimimizi
içine düştüğü bu çıkmazdan kurtarmasını beklemiştik onların. Fakat yapmadılar, belki de yapamadılar.
Sekiz yıllık birleştirilmiş ilköğretim rezaletini ortadan kaldırmak için aradan on yıl geçmesi gerekti.
Bunun yerine de ne işe yaradığını bir türlü anlayamadığımız 4-4-4 sistemini kurarak ilkokulu dört
yıla,orta öğretimi de sekiz yıla çıkardılar. Son dört yılı da lise olarak mecburi yaparak büyük bir yanlışa
imza attılar.
Şöyle ki liseyi bitiren genç bir meslek sahibi olabilmek için üniversite tahsilini hayal ediyor. Orada da
sınav maratonu var, rastgele bir fakülteye yazılıyor ve hiç istemediği, beğenmediği bir mesleğin
diplomasını alıyor. Neye yarıyor? Hiç bir şey. Bizim yöneticilerimiz de kasaba esnafının baskılarına
dayanamayıp her ilçeye birer fakülte açarak milli eğitime katkı sağladıklarını sanıyorlar. Üstelik
çocuklar ailelerinden kopuyor, aileye ek bir yük geliyor. İlçelerde konut sorunu ortaya çıkıyor.
Çocuklar cafelerde vakit öldürüp milli benliklerini yitiriyor ve Batı kültürünün esiri oluyorlar. Bizimkiler
durmuyor, her öğrenciye birer tablet hediye ederek onların bilgiye erişecekleri hayali ile avunuyorlar.
Terslik okula başlanıldığının ilk günü karşımıza çıkıyor. Öğrenci yıl içinde okuyacağı tüm kitapları
ücretsiz olarak karşısında buluyor. Bir çocuğa eğitiminde yapılacak en büyük yanlışlardan biridir bu. İlk
günden hazırcılığa alıştırıyoruz onları.
Milli eğitimde yapılan yanlışlar saymakla bitmez. Biz şimdilik bu kadarını yazabildik. İnancımıza göre
bu yanlışlar ufak çabalarla düzeltilebilir. Önerilerimizi sıralıyoruz.
1) Sınav odaklı eğitim sistemi terk edilmelidir.
2) Her kasabaya bir fakülte açmak yerine ülke ihtiyacına göre eleman yetiştirecek fakülteler
açılmalıdır.
3) Yüksek okul öğrencilerinin mümkün olduğu kadar yaşadıkları şehirlere yakın fakültelere kaydının
yapılması sağlanmalıdır.
4)İlk ve orta öğretimde okul forması yerine tek tip üniforma giyilmelidir.
5) Şu aşamada zor bile olsa öğrenciye kitaplar bedava verilmemeli, hiç olmazsa ufak bir ücret karşılığı
verilmelidir.
6)Orta öğretimi yüksek okula giden bir merdiven olmaktan çıkarmalı, öğrenciler orta okul sonunda
kabiliyet ve eğilimlerine göre meslek okullarına yönlendirilebilmelidir.
7)Öğretmenler yeniden kurstan geçirilmeli, verimlilik, tasarruf ilkeleri, milli ve dini değerler
konusunda donanım kazanmaları sağlanmalıdır.
Aklımıza gelebilenler bunlar. Şunu da kaydetmeden geçmeyelim. Yeni Milli Eğitim Bakanımız Yusuf
Tekin göreve başladıktan sonra umut verici diyebileceğimiz kararlar aldı. Sınıfta kalmayı geri getirdi,
açık öğretim liselerine kayıt işini zorlaştırdı ve öğrencinin meslek okullarına yönlendirilmesi
konusunda bir yol haritası çizileceğini, sınav odaklı sistemin terk edileceğini söyledi. Kendisine
başarılar diler, desteklerimizle yanında olacağımızı belirtiriz.