Athena eski Yunan tanrıçalarından birisidir. Zeka ve aklı temsil eder. Efsaneye göre baş tanrı Zeus evlenir ve karısını hamile bırakır. Ama içine bir korku düşer. Ya bu kadın bir oğlan çocuk doğurur, o da benim yerime göz dikerse diye kara kara düşünür. O zamanlar ultrason olmadığı için doğacak çocuğun cinsiyetini de bilemez. Sonunda hamile karısını yer. Ama bebek ölmez, Zeus'un beyninde büyür. Bir gün onun kafasından büyümüş bir kadın olarak fırlayıp çıkar. İşte bu Athenadır.
Tanrıça Athena eski Yunan'da Atina şehrinin koruyucusu olarak kabul edilir. Şehrin ismi de oradan gelir. Gelelim Türkiye'ye. Piyasaya çıkardığımız her yeni ürüne yabancı dilden, özellikle İngilizce isim vermek tutkusu aldı yürüdü. Üzerimize giydiğimiz mintanlardaki yazılar da hep İngilizce. Yahu, bari Hintçe yazın, adamların yazısı daha süslü. Ermeniceye de razıyım, onların da itfaiyeci kancası gibi harfleri var, süslü olur. Bir tane Türkçe isimli sabun var, Hacı Şakir, onun da sahibi Yahudiymiş.
Şimdi bu tutku insan ,isimlerine de bulaştı. Bazı sosyetik aileler çocuklarına yabancı dili çağırıştıracak isimler koyuyor, bazıları ise kurdukları müzik gruplarına yabancı isimler koyuyor. İşte bu müzik gruplarından biri de Athena, Türk rock muziği yapıyormuş. Musikiden anlamam, her halde beğenen çok ki oldukça meşhur olmuş bu sanatçılar. Bu Athena önceki gece Fethiye'de Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında bir konser vermiş. Beşkaza Meydanında toplanan binlerce müziksever burada coşkuyla konsere eşlik etmiş. İyi güzel de, cumhuriyet bunun neresinde? Biz gençliğimizde cumhuriyet bayramlarında toplanır marşlar söylerdik. Radyolar özel programlar yapar, marşlar çalar, Atatürk'ün sesini taş plaktan bize dinletirlerdi O gün akşama kadar cumhuriyetle yatar, cumhuriyetle kalkardık.
Şimdi bakıyorum tüm kutlama günlerinin gecesinde olayla ilgili, ilgisiz bir konser. Yetkililer kendilerine yakın bildikleri bir sanatçıyı çağırıp ona konser verdiriyorlar. Konserlerin ise günün anlamıyla hiç bir bağlantısı yok. İtfaiyeciler günü kutlanıyor, kadının biri çıkmış sahneye "Romayı da yakarım" diye bağırıp duruyor. Bize göre bunun iki nedeni var. Birincisi konser tertiplemek yöneticiler açısından zahmetsiz bir iş. Bir organizatör ile anlaşıyorsunuz, o sizin için bütün çalışmayı yapıyor. Size de alkışlara cevap vermek kalıyor. İkincisi ise pek masum bir yaklaşım değil. Yalnız konser değil, bir kurum adına sanatsal bir çalışma yapmak o kurumdan dışarıya para kaçırmanın en kolay yolu. Şöyle ki, diyelim siz bir belediyeyi yönetiyorsunuz. Belediyenin parasını kendinize ve yakınlarınıza dağıtmak istiyorsunuz. Bunun en kolay yolu bir sanatsal etkinlik düzenleyip yandaş bir sanatçıya bir eser yaptırmak veya konser veya tiyatro oyunu tertipletmektir. Örneğin tanıdığınız bir yandaş sanatçıya bir heykel siparişi verirsiniz. Heykel bir sanat eseri sayıldığı için belirli bir rayiç bedeli yoktur. Adam kurumunuza bunu istediği fiyata fatura eder ve parayı tahsil eder. Sonra bu parayı aranızda kırışırsınız. Aynı oyunu bir asfalt ihalesinde sergileyemezsiniz. Asfalt yapımının rayiç bedeli bellidir. Bunun biraz üstüne çıkabilirsiniz ancak. Ama iki katına, üç katına çıktığınızda Sayıştay yakanıza yapışıverir.
Yanlış anlaşılmasın, bizim Athena konseri ile ilgili böyle bir iddiamız yok. Zaten elimizde somut bir kanıt olsaydı bunu bir kısım basının bazı durumlarda yaptığı gibi ulu orta dillendirmez gerekli yasal başvuruları yapardık. Eleştirimiz sadece Cumhuriyet Bayramı gecesinin sıradan bir eğlence etkinliğine dönüştürülmüş olmasındadır. Üstelik Filistin'de İsrail'in yaptığı katliamlar nedeniyle birçok kuruluş Cumhuriyet Bayramı ile ilgili eğlence etkinliklerini iptal ettiği halde insanların vur patlasın, çal oynasın eğlenmesini hoş karşılamıyoruz.
Biz daha önce de bu konuları yazmıştık. Milli Bayram kutlamaları devletin tekelinden çıkarıldı, vatandaşın, sivil toplumun eline bırakıldı. Burada önemli bir tehlike ortaya çıkmakta. Bu bayramlar milli birliğimizin pekiştirilmesi amacıyla kutlanmaktadır. Bu günlerde aramızdaki her türlü fikir ayrılıklarını bırakıp tek bir bayrak altında toplanmak gerekir. Her ne kadar bazı topluluklar ellerinde al bayrağımızı sallayarak koşuyorlarsa da aralarına girdiğinizde başka türküler okuduklarını anlıyorsunuz. Bu açıdan kutlamaların imkan olduğu ölçüde tek elden ve yetkili kuruluşlar tarafından yapılması gerektiği uygun olur düşüncesindeyiz.
Bir örnek vermek gerekirse dün İstanbul Boğazında 100 savaş gemisinin katılımıyla yapılan kutlama yıllar boyu konuşulacaktır. Boğaz kıyılarında yüzbinlerle insan toplanmış gemilerin geçişini izliyor, karşı tarafta yüksek bir mekanda ise Cumhurbaşkanımız yanında paşalar denizcilerin selamını alıyor. Bu görüntü hem cumhuriyetin kazanımlarını bize hatırlatması açısından,hem de dünyanın bugünkü konumunda tüm düşmanlara bir cevap oluşturması açısından örnek bir gösteri. Kutlamalarda bu ve bunun gibi görüntüleri bekliyoruz.