Tarihin derinliklerinde pek çok peygamberin gelişini müjdeleyen metinler bulunmaktadır. Bu metinlerin çoğu, inanç sistemleri içinde büyük bir yer tutan kehanetlerdir. Özellikle Yahudilik, kendine has öğretileri ve kutsal yazılarıyla, ahir zamanda gelecek olan mesihin gelişini bekleyen bir inanç sistemidir. Bu bağlamda, Yahudilerin Ahmed isimli bir peygamberin geleceğini Tevrat'ta okudukları ve bu bilgiyi gelecekteki Mesih'in gelişine dair bir işaret olarak algıladıkları bilinmektedir. Ancak ilginçtir ki, bu peygamberin Arap kökenli olmasını kıskanarak kabullenmedikleri ve bu yüzden ona iman etmedikleri tarihî kaynaklarda yer almaktadır.
Yahudiler arasında dönemin büyük âlimleri, bilgileri sayesinde gökyüzündeki yıldızlar ile peygamberlik işaretlerini anlama konusunda ustalaşmışlardı. Özellikle Peygamber Efendimiz’in doğduğu gece gökyüzünde beliren bir yıldız, bu âlimler için büyük bir işaret olmuştur. Bu yıldız, birçok Yahudi âliminin, Ahmed ismindeki peygamberin dünyaya teşrif ettiğine dair bir müjde olarak algılandı. Efsanevi şair Hassan bin Sâbit (r.a) bu durumu, kendi çocukluk hatıralarıyla aktarırken, Yahudilerin bu durumu nasıl gözlemlediği ile ilgili çarpıcı bir anekdot sunmaktadır.
Hassan, o gece yaşananları aktarırken, sekiz yaşında olduğunu ve bir sabah vakti bir Yahudi'nin "Hey Yahudiler!" diye çığlık atarak koştuğunu hatırladığını ifade eder. Bu çığlık, Yahudilerin dikkatini çeker ve topluca bu adamın etrafında toplanırlar. Yahudi, onlara şöyle haykırır: "Haberiniz olsun, Ahmed’in yıldızı bu gece doğdu. Ahmed bu gece dünyaya geldi." Bu anekdot, Yahudilerin içindeki büyük beklentinin nasıl bir heyecanla karşılandığını göstermektedir. Ancak bu beklentinin gerçekliği, onların beklentileri ile örtüşmediği için, bu sevinç kısa sürede kıskançlığa dönüşmüştür.
İbni Sa’d’ın aktardığı bir başka rivayet ise bu durumun daha da derinlemesine anlaşılmasına olanak tanır. Mekke'de yaşayan bir Yahudi, Peygamber Efendisi’nin doğduğu gecenin sabahında Kureyşlilerin karşısına çıkarak onlardan bir çocuk doğup doğmadığını sormaktadır. Kureyşliler, bu soruya "Bilmiyoruz," diye cevap verince, Yahudi sözlerine devam eder: "Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var." Kureyşlilerin bu çağrıyı dikkate alarak soruşturması, birçok insanın bu peygamberlik işaretlerine nasıl bir önem atfettiğini, gösterir. Nihayet Kureyşliler "Bu gece Abdullah’ın bir oğlu dünyaya geldi, sırtında bir nişan var," diyerek geri dönerler. Yahudi, peygamberlik alâmetini gördükten sonra, adeta aklını kaybetmişçesine haykırır: "Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti. Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki, haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır."
Bu olay, yalnızca bir kehaneti anlamakla kalmayıp, aynı zamanda Yahudi toplumunun, Arap kökenli bir peygamberin gelişini neden kabul etmedikleri konusunda önemli veriler sunmaktadır. İnanılmaz bir bilgi birikimi ve hissiyatla, ve tarihsel dini tutumlardaki dirençle dolu bu durum, sadece dinî bir olgunun değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir gerçekliğin ifadesidir. Yahudilerin bu ve benzeri durumlarda yaşadıkları kıskançlık ve rekabet, onların daha önceki peygamberlere olan inançlarını etkin bir şekilde etkilemiş, zamanla farklı inanç ve mezheplerin işkenceler nedeniyle parçalanmasına yol açmıştır.
Sonuç olarak, Yahudilerin gökyüzündeki yıldızları ve gelen kehanetleri sadece birer işaret olarak algılamaları, aynı zamanda onların manevi durumlarının ve zaman içerisinde kaybettikleri otorite duygusunun bir yansımasıdır. Ahmed ismindeki peygamberin gelişini anlamaları ve kabul etmeleri, inançlarının sınırlarını aşmalarını gerektirmiştir. Ancak, inanç sistemlerinin karmaşıklığı ve insan psikolojisinin doğal olarak işlediği kıskançlık, bu durumu kabullenmelerine engel olmuştur. Tarihsel anlatımlar, bu olayların sadece bireysel inançlar değil, aynı zamanda toplumsal dinamikler ve rekabetlerle dolu bir evrende şekillendiğini düşündürmektedir. Göklerde parlayan bir yıldızın haberciliği, insanlık için her daim bir aydınlık ve rehberlik unsuru olmuştur.