Allah’ın sevdiği, razı ve hoşnut olduğu duygular Pozitif Sevgi’yi oluşturur. İman sevgisi, insan sevgisi, eş sevgisi, bilhassa ana-baba sevgisi olgunlaşmada gereklidir ve basamak basamak yaşanmalıdır. Son Peygamber Sevgisi de kemale erişin en büyük işaretidir. Ali İmran 3/31 : «Ey Muhammed, de ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana (Hz. Muhammed’e) uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.»
Hazırlık devresi sevgilerini yaşayan kul, takva yaşamı neticesinde ve bütün eylemlerini sevgi üzerine yapmışsa kemale erer. Cenab’ı Allah’ın dilemesiyle de İlâhî Aşk’a ulaşır. Bu eriş, insanın Dünya da ulaşabileceği makamların en yücesidir.
Sevdiğiniz şeylerden verin. Ali İmran 3/92 : «Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız.» Yüce Allah’ın rıza ve lütfuna ulaşmanın şartlarından en önemlisi; insanın sahip olduğu ve en çok sevdiği mal, para, mevki, ilim gibi maddî ve manevî değerleri ihtiyaç sahiplerine seve seve verebilmesidir. Bu da nefsinin fedakârlığını icap ettirir ki insan böylelikle arınıp yücelebilir.
İman sevgisi. Hucurat 49/7 : «…Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir.» Sevgi, akıl çizgisinin üstünde Yüce Allah’ın insanlara verdiği eşsiz bir duygudur. İman ise Yaratıcı Kudret’in varlığını hissedip tasdik ederek O’na inanmaktır. Allah kullarına imanı sevdirmiş, onlar da içtenlikle iman etmişlerdir. İman etmek için akıl yoluyla bilmek yeterli değildir, kulun mutlaka gönül ile imanı sevmesi gerekir. Şu halde din, bütünüyle bir sevgi olayıdır. Bu sevginin en üst noktasını, kemale ermiş kulun Yüce Yaratıcı’ya duyduğu aşk teşkil eder.
İnsan sevgisi. Ali İmran 3/119 : «Ey iman edenler! Siz öyle kimselersiniz ki inanmayanlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz.» İman sahiplerinin en büyük özelliği, gönül pencereleri açık ve sevgi ile dolu oluşlarıdır. Kalpleri yumuşak, hep iyilik ve güzellik sergilerler. Onlar, ister inanan olsun, ister inanmayan olsun, ister dost, isterse düşman olsun, bütün insanları severler. İnanmayanların sevmemesine rağmen onlar, Yüce Allah’ın görüntüleri olan insanlara ve bütün yaratılanlara sevgi ile doludur. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve bilip bilmediğimiz bütün varlıklar Yüce Allah’tan dolayı sevilmelidir.Bu gerçeği büyük tasavvuf şairi Yunus Emre ne güzel ifade etmiştir : «Yaratandan ötürü yaratılanları severim.»Mü’minin kalbi kin tutmaz, kendilerine yapılan bir kötülük dahi olsa affedici ve hoşgörülü olurlar. İnsanların birbirini sevmesi, olgunlaşma ve kemale eriş bakımından mutlaka gereklidir. Bu sevgi İlâhî Aşk’a ulaşmada basamak teşkil eder.
Eş sevgisi. Rum 30/21 : «…Size kendi cinsinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza sevgi ve merhamet vermiştir…» Yüce Allah her şeyi çift yaratmış, insanları da kendi cinsinden çiftler halinde var etmiştir. Muhabbetli olmaları için mucizevî bir bağ olan sevgi ile birbirlerine bağlamıştır. İman etmiş kullar; kendilerini mutlu kılacak eşlere kavuşabilmek için, Allah’a yakarışta bulunmalıdır. Furkan 25/74 : «…“Rab’bimiz, bize gözümüzü aydınlatacak eşler bağışla”»
Eşler arasındaki cinsel aşk hayat ve oluşun devamı için mutlaka gerekli, kemale erdirici ve İlâhî Aşk’a geçiş dönemi için de bir ara yol teşkil eder. Eşler birleşmek suretiyle hayata bağlanır ve fedakârlık etmesini öğrenerek de olgunlaşırlar. Cinsel aşkın İlâhî Aşk’a hazırlayıcı özelliği önemlidir. Bundan dolayı Yüce Allah, bir dejenere ve sapıklık olan zina fiilini haram kılmıştır. İsra 17/32 : «Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, bir soysuzlaşma, bir sapıklıktır. Ne kötü yoldur o.» Zührevi hastalıklar, bilhassa AIDS’in getirdiği felaketler, zinanın insanlara verdiği ilâhî bir cezadır.
Evlilik ve cinsel aşk, kemale erdirici olarak neslin devamı ve olgunlaşması için şarttır. Buna uymayanların hayatta gerekli tecrübeleri eksik kalmaktadır. Peygamberlerin hepsi de evlenmişler, İlâhî Aşk’a hazırlayıcı dönem olan evlilik tecrübelerini yaşayarak kazanmışlardır.
Ana-baba ve çocuk sevgisi. İsra 17/23-24 : «Rab’bin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza çok iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of” bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. İkisine de acıyarak, alçak gönüllü olmanın kanatlarını onlar için indir ve şöyle dua et, “Rab’bim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi sen de onlara öyle sevgi ve şefkat göster.”»
Yüce Allah, Kendisine ibadetin hemen arkasından ana-babaya saygı ve sevgiyi emretmektedir. Bizler de büyük hakları bulunan ebeveyne hürmet ve hizmet; karşılık hesabına dayanmadan kayıtsız, şartsız derin bir sevgiyle olmalıdır. Ana-babayı sevme, İlâhî Aşk’a ulaşmanın üst basamaklarıdır. Onlara gösterilen merhamet aslında Allah’a duyulan sevgiden başka bir şey değildir. Ayette, ana-babanın ihtiyarlığı ile bizim çocuklukta ki durumumuz arasında bir benzerlik vurgulanmıştır. Küçük yavrumuza sevgi ve hizmetimiz nasıl içten ve karşılıksız ise, yaşlanmış olan ana-babaya da aynı olmalıdır.
Anne; çocuklarına olan sevgi ve fedakârlığında, çok yüce bir makama sahiptir. Evladını büyük sıkıntılara katlanarak karnında taşımış, doğumdan sonra karşılık beklemeden hep verici olmuş, içtenlikle sevmenin mutlak temsilciliğini üstlenmiştir.
İman etmiş kullar; saygılı, çalışkan, dürüst, insanlığa faydalı olabilecek çocuklara kavuşabilmek için Yüce Allah’a yakarmalı ve rahmetine sığınmalıdır. Furkan 25/74 : «Allah’ın iyi kulları: “Rab’bimiz, bize gözümüzü aydınlatacak… Çocuklar bağışla”…diye yakarırlar.»
Serdar cemal hoca