İman, bir Müslümanın hayatında en temel ve en önemli unsurdur. Ancak iman etmek, yalnızca Allah’ın varlığını kabul etmekle sınırlı değildir; aynı zamanda O’na eş ve ortak koşmadan iman etmek de gerekmektedir. İslam dininde tevhid inancı, Allah'a olan bu mutlak bağlılık ve sadece O'na ibadet etme sorumluluğu başta gelir. Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde bu konunun önemi vurgulanmış, müşriklerin durumu ve şirkin çirkinliği açık bir dille ifade edilmiştir. "Onların çoğu, Allah'a ortak koşmadan iman etmezler" (Yusuf: 12/106) ayeti, bu gerçeğin en somut örneklerinden biridir.
İbni Abbas'ın ifadesiyle, insanların çoğu Allah’ın varlığını kabul etseler de, bununla birlikte başkalarına da tapma eğilimi gösterirler. Bu çelişki, insanın ne kadar düşkün ve aldatıcı olabileceğini gösterir. Zira, Allah ile birlikte başka varlıkların da ilah edinilmesi, insanın kendi iradesiyle yaptığı bir tercih değil, en büyük günah olan şirki doğurmakta ve bu da kişinin dini inancını sorgulanabilir hale getirmektedir.
Bir başka önemli nokta ise, ibadetlerin yalnızca Allah için gerçekleştirilmesi gerektiğidir. Kuran'da "İlah" kelimesinin anlamı açık bir şekilde kelam edilmiştir. İbrahim (a.s) babasına ve kavmine, "Beni yaratan hariç sizin taptıklarınızdan uzağım" diyerek tevhidi dile getirmiştir (Zuhruf: 43/26-28). Bu ifade, yalnızca Allah’a dostluk beslemeyi ve O'ndan başkalarını uzak tutmayı vurgular. İbrahim (a.s)'ın bu söylemi, onun soyu içerisinde bir miras haline gelmiş ve tevhid inancı takvimler boyunca korunmuştur. Müfessirlerin belirttiği gibi, "bir söz" ifadesi, tevhidin özünü oluşturan "La ilahe illallah" kelimesini ifade eder. Bu kelime, İbrahim'den itibaren onun soyundan gelenler arasında sürekli olarak dile getirilmeye devam etmektedir.
Şirk, çirkinliği sebebiyle haram kılınmıştır. Allah’a (c.c.) yani O’nun eşsizliğine yönelik bir hakaret ve eksiklik isnadı anlamına gelir. Bu durumda olan kimse, dünyevi veya uhrevi herhangi bir ibadet sürecinde Allah'tan başkasını ilah edinmiş olur. Sevgi, tazim, korku, dua gibi ibadetleri Allah’tan başka bir varlığa yönlendiren kişi, bilinçli ya da bilinçsiz olarak şirke düşmüş sayılır. Aklını kullanarak hareket eden bir insan, bir şeyin adını değiştirmekle o şeyin özünü değiştiremeyeceğini anlamalıdır. Zinaya, faize ve içkiye verilen farklı isimler, o eylemlerin özünü değiştiremez. Resulullah (s.a.v) döneminde de, bazı kimselerin bu tür eylemleri değiştirilmiş isimlerle helal kılmaya çalışacakları uyarısında bulunmuştur.
Şirkin doğasında yatan tehlike, şeytanın insanlara sunmuş olduğu tuzaklarda gizlidir. Şirk, insana sunulan bir yanılsama olarak, bazen başka adlar altında karşımıza çıkmaktadır. İşte bu noktada, inanan bir Müslümanın görevleri arasında doğru yolu bulmak ve ilahi mesajları hayata geçirmekte vardır. Allah’tan başka ilah edinilmesi, insanı yaratılış amacından çıkartmaktadır ve yalnızca Allah’a yönelmek, gerçek anlamda imanın anahtarıdır.
Sonuç olarak, Allah'a eş ve ortak koşmadan iman etmek, İslam’ın merkezinde yer alan bir inanç ilkesi olarak öne çıkmaktadır. İbadetin yalnızca Allah için gerçekleştirilmesi gerektiği gerçeği, insanın yaradılışından itibaren anlaması gereken bir durumdur. Şirk, dini hayatı tehdit eden en büyük günah olarak değerlendirilmeli ve müminlerin bu konuda dikkatli olmaları gerekmektedir. Zira imanın temeli şirksiz bir inançla atılabilir ve bu inanç, insanın kalbinde Allah’a duyduğu derin sevgi ve saygının tealimi ile güçlenir. Tevhid inancını benimseyen bir birey, sadece Allah’a yönelerek gerçek huzuru ve mutluluğu yakalayabili